RECEP BAHAR / ANALİZ
Yaklaşık iki yıldır ciddi ekonomi kriz içinde olan Lübnan'ın en önemli can damarı, Salı akşamki patlamalarda kesildi. Bu can damarının adı Beyrut Limanı... Başta gıda olmak üzere inşaat malzemeleri gibi kritik ürünleri ithal etmek zorunda olan ülkeyi daha da zor günler bekliyor. Lübnan'ın içinde bulunduğu bu zor durumdan istifade etmek için akbabalar harekete geçti. Birinci Dünya Savaşı sonrasından 1943 yılına kadar ülkeyi manda idaresiyle yöneten Fransa'nın Cumhurbaşkanı Macron, şehrin enkaza dönmüş haline aldırmadan Perşembe günü Beyrut'a uçtu. Güney Akdeniz'de Libya'daki iç savaş bağlamında Türkiye ile didişen Fransa, şimdi de Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin dengesini altüst etmenin hesabını yapıyor.
Bu patlayıcılar kime ait?
Salı akşamki patlamalarla ilgili soru da çok, iddia da... İddiaları bir tarafa bırakalım ancak cevap bekleyen kritik sorular var. Patlamalara yaklaşık 2 bin 750 ton amonyum nitratın yol açtığı Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn tarafından ifade edildi. Dahası Avn, bu patlayıcıların 6 yıldır limandaki depolarda bulunduğunu kaydetti. Peki, patlayıcılar kime ait? Mozambik'e mi, cevabı belirsiz... Kim, nereden getirip, buraya depoladı? Bilinenler var ancak cevaplar yetersiz. Patlayıcılar niye ısrarla Beyrut'a sevkedildi? Bu bağlamda parmaklar İsrail'i işaret ediyor.Ancak Lübnan Gümrük Müdürü Bedri Dehir'in gümrük görevlilerinin depolardaki amonyum nitratın tehlike oluşturduğuna dair 6 dosyayı yargıya ilettiğini ancak bu girişimlerin cevapsız kaldığını söylemesi, tartışmaları alevlendirdi. LBCI kanalına açıklama yapan Dehir, "Bu patlayıcıların yeniden ihraç edilmesini istedik ancak bu gerçekleşmedi. Bunun neden gerçekleşmediğinin tespitini, durumun aydınlığa kavuşmasını uzmanlara ve ilgililere bırakıyoruz" dedi. Yapılan şey gümrük görevlilerini beş günlük ev hapsine almak oldu. Yetkililer dün patlamanın olduğu depoya ilişkin bazı gerçekleri ifşa edeceklerini ancak soruşturma olumsuz etkilenmesin diye bunu tehir ettiklerini açıkladı.
Yönetim çıkmazda
Lübnan halkı ise aylardır sokak gösterileriyle hükümete yükleniyor. Geçen hafta da ülkede gösteriler yapılmıştı. Bu yılki enflasyon oranı yüzde 89. Döviz kıtlığı had safhada. Gıda fiyatları almış başını gitmiş. Ülkenin en önemli döviz geliri kaynağı olan turizm, koronavirüs salgını nedeniyle bitmiş durumda. Yolsuzluk ileri düzeyde. Tam bir çökmüş devlet görüntüsü var. Lübnan'ı 1975'ten 1990'a kadar devam eden iç savaş fena hırpaladı. 2006'daki İsrail saldırısı ise çökertti. Ülkede iç savaş sonrasında başta Beyrut Limanı olmak üzere Beyrut Havalimanı, su ve elektrik idareleri belli grupların tekeline bırakıldı. Ülkede hizipleşme aşırı seviyede. Bu durum devleti de kilitliyor ve finansal yıkımı beraberinde getiriyor.
Ülkede devlete ve devlete bağlı kuruluşlara 83 milyar dolar kredi veren bankacılık sektörü çökmüş durumda. Bu kadar para ise devlet mekanizmasını elinde tutanların ceplerine gitti. Lübnan bu yıl Mart ayında 90 milyar dolarlık dış borcunu çeviremeyeceğini dünyaya ilan etmişti. Bir bakıma iflas bayrağını çekmişti ülke. Ülke, Mayıs ayında 10 milyar dolar kredi alabilmek için IMF'nin kapısına gitti ancak hükümet ile merkez bankası arasındaki anlaşmazlık nedeniyle görüşmeler çıkmaza girdi.
Dahası ülkede 1.5 milyon Suriyeli, 500 bin de Filistinli sığınmacı bulunuyor. Lübnan'ın işi gerçekten zor... Patlama sonrası ülkeyi yöneten grupların ortak paydada buluşup buluşamayacağı önemli. Bunu zaman gösterecek. Bu zor zamanda Lübnan'a elini uzatacak ülkeler kazançlı çıkacaktır ancak kim, hangi gruba kaynak aktaracak?
Karmaşık siyasi yapı
Lübnan'da Başbakan Hasan Diyab, Sünni bir Müslüman... Cumhurbaşkanı Mişel Avn, Hıristiyan... Meclis Başkanı Nebih Berri, Şii Müslüman... Anayasa gereği böyle olması gerekiyor. Her gruba bağlı çok sayıda alt gruplar var. Bu arada parsayı götüren ve götürdüğü paraları yurtdışına aktaran bir iş dünyası var. Tekrarlarsak Lübnan'ın işi gerçekten zor.
Amonyum nitratın tuhaf hikayesi
İnfilak eden 2 bin 750 ton amonyum nitratın Mozambik'te bir madende kullanılmak üzere sipariş edildiği, mürettebatın maaşını ödeyemeyen geminin fazladan yük alarak güzergahında olmamasına rağmen Lübnan'a uğradığı ortaya çıktı. New York Times ve CNN'in haberlerine göre, 2013'te Gürcistan'ın Batum limanından Mozambik'e gitmek üzere yola çıkan MV Rhosus adlı geminin öyküsü şöyle: Resmi kayıtlar ve kaptan Boris Prokoşev'in ifadesine göre gemi yakıt almak için Yunanistan'a uğradı. Geminin Kıbrıs Rum kesiminde yaşayan Rus sahibi Igor Grechuşkin, burada Rus ve Ukraynalı mürettebata parasının bittiğini, bu nedenle masrafları karşılamak için fazladan yük almak zorunda olduklarını söyledi. Rusya Denizciler Sendikası, 'ciddi işletme ihlalleri', liman ücretlerinin ödenmemesi ve mürettebatın şikayetleri nedeniyle MV Rhosus'un, Beyrut'a gelir gelmez alıkonulduğunu duyurdu. Gemi daha sonra kaderine terk edildi. Paralarını alamayan mürettebat ülkelerine gönderildi. Sendikanın açıklamasında "Geminin yükü tehlikeliydi. Liman idaresi yükün indirilmesine ve başka bir gemiye nakledilmesine izin vermedi" denildi. 2014'te bir Rus yayın organında gemiyi "yüzen bomba" olarak tanımlandı. Prokoşev ve mürettebatı temsil eden Lübnanlı avukat Charbel Dagher arasındaki yazışmalara göre amonyum nitrat Kasım 2014'te mahkeme kararıyla gemiden indirildi ve limandaki bir hangara taşındı. Kötü koşullarda muhafaza edilince infilak etme riski olan amonyum nitrat altı yıl boyunca bu hangarda bekletildi. Lübnan Gümrük İdaresi Başkanı Bedri Dehir, amonyum nitratın son çare olarak Lübnan ordusuna satılmasını önerdi. Bu çağrıya da olumlu cevap gelmedi. Dehir, "Geminin yükünü limana boşaltmasına izin verilmemeliydi. Çünkü yük bizim değil Mozambik'indi" dedi. Limanın şimdiki müdürü Hassan Koraytem, yerel OTV kanalına "Mahkeme kararıyla yükü 12 numaralı depoya götürdük. Bunların tehlikeli madde olduğunu biliyorduk ama bu kadar tehlikeli olabileceğini bilmiyorduk. Gümrük İdaresi ve güvenlik makamları patlayıcı maddenin kaldırılması için girişimde bulundu ama sorun çözülemedi" diye konuştu.