Suriye'nin İdlib bölgesinden her gün yeni acı haberler alıyoruz. Geçtiğimiz Perşembe akşamından bu yana 35 Mehmetçiğimiz şehit oldu, onlarcası da yaralandı. Şehitlerimize Allah'tan rahmet, kederli ailelerine de sabr-ı cemil niyaz ediyoruz.
Milletimizin başı sağ olsun. Yaralı olan Gazilerimize de acil şifalar diliyoruz.
Suriye'de maruz kaldığımız acı hadiseler, elbette ki, içinde bulunduğumuz Ortadoğu coğrafyasında küresel hesapları olanların kirli senaryolarının bir uzantısı… Onlar bu fitne tohumlarını ekmeden önce bu coğrafyada barış vardı, huzur vardı, birlik ve beraberlik hâkimdi.
Ama Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP) gereği, Büyük İsrail Devleti projesinin gereği, Oded Yinon planının gereği düğmeye bastılar ve bölgeyi kan ve gözyaşına boğdular.
Bu kirli işgal planları kapsamında; bu bölgedeki etnik unsurlar çatışmalıydı, mezhepsel unsurlar kavga etmeliydi, hatta bölge ülkeleri birbiriyle savaşmalıydı.
İşte bunun düğmesine bastılar.
Bölge ülkeleri olarak büyük bir tuzağın içine çekildiğimizi söylemeliyiz.
Her ne nedenle olursa olsun, bu bölgede bir savaş asla bölge ülkelerinin menfaatine olmayacaktır.
Dikkat ederseniz, Türkiye yaşadığı bu badirede yapayalnız kaldı. Güvendiğimiz dağlara kar yağdı.
NATO Genel Sekreteri Stoltenberg yapılan saldırıları kınadı ve "bu saldırılara son verilsin" dedi. "İdlip dışında Türkiye'ye desteğimiz devam etmektedir" dedi.
Yani İdlip krizinde yanınızda değiliz mesajıdır bu…
Merak ediyorum, NATO bugüne kadar hangi sıkıntılı konuda bize destek vermiş, bir örnek var mı?
Kıbrıs Barış Harekâtı'nda bizi yalnız bıraktı, hatta karşımıza geçti, ambargo uyguladı. Terör konusunda bırakın bize destek vermeyi, terörü destekledi.
Doğu Akdeniz geriliminde yine karşımızda…
Birleşmiş Milletler'den de açıklama geldi, "derin endişe duyuyoruz" diye… Ateşkes yapılmasını tavsiye ediyorlar. Çözüm var mı, yine yok…
Peki, o 50 yıldır hayaliyle dolaştığımız Avrupa Birliği? AB Konseyi yetkilisi şaka gibi açıklama yapıyor, "AB Türkiye'nin yeni dostlarından daha güvenlidir" diye… Sanki Ortadoğu'da yaşanan kan ve gözyaşından hiç sorumlu değillermiş gibi…
ABD'nin BM yetkilisi ise, "destek seçeneklerini arıyoruz" diyor ve ardından ekliyor, "S-400'lerden vazgeçin." Peki, Patriot verecek misiniz diye soruyorsunuz, vermeyeceğiz anlamında, masada değerlendiriyoruz diyorlar.
Kısaca, yalnızız.
Şehitler verdikten sonra bunları söylemek bir hayli zor ama en azından bundan sonrası için bazı gerçekleri ifade etmemiz gerekiyor.
Olaylar bu noktaya gelmeyebilirdi.
Türkiye ve Türk milleti bu acıları yaşamasın diye Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş yıllardır, daha Ortadoğu'da bu sorunlar başlamadan önce uyarılarda bulunuyordu ve karşılaşacağımız sorunlarla ilgili çok önemli çözümler önümüze koyuyordu.
1991 yılında ABD Irak'a bombalar yağdırmaya başladığında, "Irak'ı üçe bölecekler, asıl hedef Türkiye'dir" diye uyarmıştı.
Dinlemedik ve BOP'un menfaatimize olduğunu söyleyenlerin peşine takıldık.
Neticede Irak darmadağın edildi, milyonlarca insan öldü, onbinlerce Müslüman kadının ırzına geçildi, çoluk çocuk denmeden Iraklılar katledildi.
Afganistan, Libya, Suriye, Yemen, Sudan hep aynı kader yaşandı.
Prof. Dr. Baş, BOP'un bir işgal projesi olduğunu, Türkiye'yi de kapsadığını ifade etti ama dinlemedik.
Bugün bu coğrafyalarda yaşanan acı tablolar sınırımıza dayandı.
Bu kirli senaryo sahiplerinin taşeronluğunu yapan terör örgütlerinin provokasyonlarıyla bugün Türkiye büyük bir ateşin içine çekilmeye çalışılıyor.
Çok dikkatli ve soğukkanlı olmamız gerekiyor, tuzağa asla düşmemeliyiz.
Prof. Dr. Baş, Suriye krizinin başından bu yana yıllardır uyarıyor, "Suriye'nin toprak bütünlüğü Türkiye'nin toprak bütünlüğüdür", "Suriye'nin bölünmesi demek, Türkiye'nin bölünmesi demek" diye…
Bu, elbette ki sadece Suriye için değil, BOP'un kapsamında olan 22 İslam ülkesinin hepsi için geçerli…
İslam ülkelerini direkt olarak işgal edemeyeceklerini gören BOP planlayıcıları, bölge ülkelerini savaşa sürükleyerek, enerjilerini birbirlerine harcatarak bu bölme ve işgal planını hayata geçirmek istiyorlar.
Türkiye olarak stratejimizi, başta Suriye olmak üzere bölge ülkelerinin toprak bütünlüğü üzerine yapmalıyız. Toprak bütünlüğü için en önemli şart, bir ülkede meşru bir tek silahlı gücün olmasıdır.
Meşru silahlı gücün dışında başka başka silahlı güçler bir ülkede bulunduğu müddetçe asla o ülkenin toprak bütünlüğü sağlanamaz.
Bizler Türkiye'de Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) dışında başka bir askeri gücün bulunmasını ister miyiz?
Elbette ki hayır…
Tam bağımsız bir dış politika anlayışı ve doğru bir stratejiyle bu girdaptan bir an önce kurtulmak mümkün. Bu noktada diplomasiyi sonuna kadar kullanmalıyız. İnşallah bir an önce gerilim biter de bizler daha büyük kayıplar vermeyiz.
Tekrar şehitlerimizin ruhu şâd olsun.
Murat Çabas