İmam Seccad (a.s.), hayatı boyunca ibadet, taat kapısından ayrılmamıştır.
Onun ibadet anlayışında, nimetler karşısında şükür ve hatalar ve günahlar karşısında tövbe iki kanatlı bir kuş gibidir.
İmam Zeynelâbidin (a.s.), af kapısının her zaman açık olduğunu belirtirken, Cenab-ı Hakkın, tövbe yolunu gösterdiğini anlatır.
İmam Seccad (a.s.) için tövbe kapısının açık olması, Allah'ın kullarına bir fazlıdır. Yani kul, kendine sunulan bu yolu, fırsatı değerlendirmeli ve affı için günahlarına, bir daha dönmemek üzere tövbe etmelidir.
İmam (a.s.) için tövbe öyle bir ihsandır ki, Allah, o vasıta ile kulları saadete erdirir. Ve ancak O'na muhalefet edenler tövbe kapısından yararlanmazlar. Buna göre Allah'a yönelen her kul tövbe etmelidir.
Cenab-ı Hakka olan tövbesi, bir hatası yüzünden annesinden özür dileyerek affı için yalvaran çocuğun hali gibidir. Büyüğünün karşısında âciz ama ümidini hiç yitirmeyen bir çocuk...
"… Tövbe kapısını yüzüme açık bıraktıktan sonra Senden ümit kesmem. Aksine, günahları büyük, bahtı dönmüş, amel zamanının bittiğini, ömrünün sona erdiğini görüp Senden kurtulamayacağını, Senden kaçamayacağını anlayınca, tertemiz bir kalple Sana dönüp, ihlasla tövbe eden, sonra da karşısında eğilip bükülerek başını salarak, korkudan dizleri titreyerek, gözyaşları suratını ıslatmış bir halde, kısık bir sesle Seni çağıran, Sana yalvaran, kendine zulmetmiş, Rabbinin saygınlığını küçümsemiş hakir bir kul gibi.
Ey mağfiret dileyenlerin etrafında dolaştığı en şefkatli Zât-ı Kibriya!
Ey affı, cezalandırmasından çok olan!
Ey rızası gazabından bol olan!
Ey güzel affıyla yaratıklarının övgüsünü kazanan!
Ey kullarını tövbelerinin kabul olacağına alıştıran!
Ey kötülerin tövbe ile ıslah olmalarını sağlayan!
Buradan Sana yönelerek, kaçırdığı fırsatlara pişman olan; devşirdiği günahlardan korkan; yaptıklarından utanç duyan; Senin indinde büyük günahı affetmenin büyük bir şey olmadığını, bunun Sana göre kolay bir iş olduğunu, hadsiz hesapsız suçlara göz yumabileceğini bilen ve Sana en sevimli kulun; Sana karşı büyüklük taslamayı terk eden, günahlardan sakınan ve sürekli bağışlanma talebinde bulunan kul olduğunun bilincinde olan biri olarak tövbe ediyorum."
"Biz, O'nun emrettiği yoldan çıktık, sakındırdığı şeylerin içine daldık. Ancak O, bundan dolayı bizi hemencecik cezalandırmadı; aceleyle bizden intikam almaya kalkmadı. Aksine, rahmetiyle bir lutuf olarak bize mihnet verdi; şefkatiyle sabır ve hazımla (tövbe edip) dönmemizi bekledi.
Ve hamd Allah'a ki, bize tövbe yolunu gösterdi; O'nun lutuf ve fazlı olmasaydı kesinlikle ona hak kazanamazdık.
Şimdi, eğer O'nun fazlından bir tek bu tövbeyi sayacak olsak, hakkımızdaki sınavının fevkalade güzel, bize yönelik ihsanının çok büyük, üzerimizdeki lütfunun çok yoğun olduğunu görürüz.
Oysa bizden öncekiler (İsrailoğulları) hakkında tövbe hususunda böyle bir sünneti yoktu.
Bakınız, gücümüzü aşan yükümlülükleri omuzlarımızdan kaldırmış; yalnızca güç yetirebildiğimiz şeylerle bizi yükümlü kılmış; bizden kolay olandan başka bir şey istememiş; böylece hiçbir kimseye herhangi bir bahane ve mazeret bırakmamıştır.
Dolayısıyla, içimizden helak olan, O'na muhalefet edendir; saadete eren ise, O'na rağbet edendir."
"Allah'ım! Tövbe ettikleri halde daha sonra tövbelerini bozacaklarını, tekrar günaha dönüp şaşacaklarını bildiğin kullar gibi olmaktan Sana sığınırım.
Şu halde, bu tövbemi, ardından tövbeye ihtiyaç duymayacağım, geçmişteki günahların izlerini yok edecek, gelecekte de günahlara karşı bağışıklık kazandıracak bir tövbe kıl.
Allah'ım, Sen tövbeyi emretmiş ve kabul buyuracağını söylemişsin; dua etmemizi istemiş ve icabet edeceğini vaad etmişsin.
O halde, Muhammed ve âline salat eyle ve tövbemi kabul buyur. Rahmetime olan ümidimi ye'ise dönüştürme.
Hiç kuşkusuz Sen, günahkârların tövbesini kabul buyuransın; suç işleyip de Sana dönenlere pek merhametlisin." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Zeynelabidin eserinden)