Muayene edip ameliyat kararı vermiş olduğumuz bir hastamızın Covid olduğunu öğrenip ameliyatı iptal etmekle virüs hayatımıza girmiş oldu.
5 Kasım Perşembe günü hafif bir soğuk algınlığı bulguları başladı. Ateş yok, öksürük yok sadece dayak yemiş gibiyim, nezle olduğumu düşünüp serum bağlatıp normal hayatıma devam ettim. Pazar gecesi hafif ateş çıkınca eyvah dedim aklıma ilk gelen evdeki bebeklerim oldu.
Pazartesi günü (9 Kasım) sabah uyanır uyanmaz eşime, ben Covid olabilirim o nedenle gelemeyebilirim, dedim. Evden çıkarken 4 yaşındaki oğlum koltukta oturuyordu ve annesi kahvaltısını yaptırıyordu, kafasını hafiften çevirip bana ilginç bir gülücük attı, öpmek istedim ama uzak durmalıydım. Onun bana bu bakışı hala gözümün önündedir. Daha sonra bu bana hayat öpücüğü oldu.
Hastaneye gittiğimde korana testi pozitif çıktı ve akciğer tutulmuştu. Artık korana grubuna ben de katılmıştım. Çalıştığım hastaneye yatış yapıldı. Her şey güzel gidiyordu, ayaktayız sorun yok sadece odadan dışarı çıkamıyoruz, bu rahatlığın şımarıklığı ile sıkılmalar başladı. Aman ya ne olacak bitse de gitsek triplerine başladım. Hastalığı erken atlatmalıyım, erken çıkmalıyım ki yapmam gereken işler, bekleyen hastalarım var diye düşünüyordum.
Hastanede 3 günü hafif ateşle normal kan değerleri ile geçirdik. Derdi ne idi bilmiyorum ama korona perşembe günü şaha kalktı, o gün resmen kıyamet koptu, nefes darlığım başladı. Nefes alamıyordum ve oksijen verildiği halde hala solunum sorunum devam ediyordu. Telefonlar çalıyor ama konuşacak dermanım yoktu, alo desem oksijenim bitecek gibiydi. Kan değerleri çıldırmaya başladı, ne oluyoruz dedim, nereye doğru gidiyoruz... Ölümden korkmadım ama aklıma bebeklerim geldi, bu ölüm erken olur dedim ama ne çare?
Bu arada virüs sayesinde oksijen tüpü ile ayrılmaz ikili olmuştuk. Onsuz benim için bir hayat yoktu, onsuzluk benim içim ölüm idi.
Cuma günü durum daha da kötüleşti iyice yatağa ve oksijene bağlı olmuştum. Denize dalarsınız, altta hava biter, can havli ile çıkmaya çalışırsınız; umut vardır, çıkarsanız süper rahatlık ama çıkamasanız Allah rahmet eylesin, çırpınarak ölürsün.
Burada ise yatağımdan kalktım, 2 m yürüdüm lavaboya gittim ve nefesim gitti çaresizim, yapacak hiçbir şey yok gerçekten, delirmek üzereyim, sanırım nabzım 200 olmuştur. Sesim çıkmıyor, boğuluyorum, çırpınamıyorum, emniyet ipini bile çekemedim, neredeyse kafamı duvara vuracağım. Allah'ım çıldırıyorum!
O an oğlumun bakışındaki gülümseme bana hayat öpücüğü oldu, gözümün önüne geldi, yaşamalıyım dedim, bu ölüm erken olur dedim, elimi kolumu kafamı bir yerlere vurarak kendimi yatağa zor attım. Oksijeni taktım, abartmasız 1 saat aralıksız öksürdüm, kalbim yerinden fırlayacak gibi oldu, gözlerimden yaşlar gelip boğazım patlayacak kıvama geldiğinde ancak normal nefes alabildim. Daha sonra da lavaboya bile oksijen tüpü koydurdum.
21 Kasım Cumartesi günü saat 15 civarı işler daha kötüye gittiği için apar topar yoğun bakım olan başka hastaneye ambulansla gönderdiler. Ambulans içinde ben kendimi iyi hissediyorum, neden beni gönderiyorlar diyordum.
Yoğun bakıma yatırdılar. Yoğun bakım sorumlusu doktor bey geldi bütün tahliller tamamlandığında açıklama yapacağını belirtti. Pazartesi günü sabah oldu, ben taburcu olmayı beklerken yoğun bakım sorumlusu doktor bey geldi ve yattığım zaman durumumun çok iyi olmadığını hafta sonu da düzelme olmadığını ve entübasyon (tüpleme) düşünüyoruz, dedi. Yüzüne baktım ciddi misiniz, dedim. Akciğer filminiz çok kötü, dedi. Hiç şaka yapar gibi değildi, düşünsenize öğrencisiniz sınavdan 10 bekliyorsunuz ama 1 alıyorsunuz, bütün umudunuzu kaybediyorsunuz. Kendime ve hayata küstüm hayatımda ilk kez açmamak üzere telefonumu kapattım ve bütün gün depresyonda oturdum ve yaşama dair umudumu kaybetmek üzere idim.
Akşam saat 11 gibi yanıma geldiler beni yüzüstü yatırdılar. Sol kolumda arter kateteri sağ kulumda iki tane damar yolu ve göğüs kafesimde EKG bağlantıları vardı. Yüzüme ise basınçlı oksijen vermek için maske taktılar. Daha önce balık adamlık yaptığım için maskeye karşı her zaman bir yakınlığım olmuştur, yadırgamamışımdır. Bu kez maskeyi taktıklarında kalp atışım 170 vurdu, deliriyorum sandım ve drenleri çıkarmak istedim. Ölmek istiyorum tedaviyi reddediyorum dedim.
Beni sakinleştirmek için ilaç verdiler, biraz sakinleşince yeniden oğlumun gülümsemesi aklıma geldi ve bana karada ölüm yok dedim, yaşamayı ümit ettim. Gece 23'ten sabah 5.30'a kadar uyumadım, makine 1 ünite hava verdi, ben 2 ünite çektim. Sabaha kadar makine ile yarış yaptım. Bu arada yastık gözyaşlarımdan sırılsıklam hale gelmişti.
Sabah 5.30'da Akciğer filmim çekildi ve beni düz yatırdılar. Akciğer filmimde hafif açılma gördüğümde biraz rahatladım fakat asıl kararı sorumlu doktor bey vereceği için sevgilisini bekleyen aşık gibi doktorun yolunu bekledim. Doktor bey bana değişen bir şey yok derse cevabım lütfen beni uyutun artık mücadele edecek gücüm yok olacaktı. Doktor bey geldi ve açılma olduğunu ve tüplemekten vaz geçtiğini söyleyince ikinci kez dünyaya gelmiş oldum. İkinci baharım başlamış oldu. 3 günümü küçük, havasız, her türlü ihtiyacımı giderdiğim odada geçirdikten sonra perşembe günü yoğun bakımdan servise çıkabileceğim söylendiğinde dünyalar benim oldu, elimden gelse doktor beye sarılmak isterdim. Bu arada yoğun bakım hemşirelerine hayatla aramdaki bağlantıyı kuvvetlendirdiği için sonsuz teşekkürler ediyorum. Serviste geçen 9 günlük tedavi sonrası taburcu kararı verildi ve evime çıkabildim. 26 gün sonra dışarı çıkabilmiştim ne büyük mutluluktu.
Bu virüs sayesinde hayatımı yeniden analiz edip gözden geçireceğim, sanırım değiştireceğim çok şey var. Benim için hayatın anlamı yatağımdan lavaboya kadar boğulmadan, korkmadan gidebilmek, yatağımda sağdan sola dönerken oksijenim biter diye korkmamak.
Bu virüsle savaşta zamanında atılmayan adımların sonuçları ölümcül olabilir, lütfen konuyu önemseyin.
Sağlık çalışanları gerçekten hem yetersiz sayıdalar hem de çalışacak durumda olanlar tükenmek üzereler. Allah hepimize yardım etsin. Lütfen kurallara uyalım, virüsün kimi çok seveceği belli olmuyor!
Tedavimi üstlenen tüm doktorlara ve hemşirelere, diğer sağlık personeline sonsuz teşekkürler ediyorum. Bu süre zarfında beni yalnız bırakmayan, katlanılması zor günlerdeki acımı yüreğinde hisseden ailem, tüm arkadaş ve dostlarımın varlığı bana güç verdi.
Dr. Ali KONUKSEVEN