H. OKAN EGESEL
İmam Rıza (a.s), "Neden Allah'ın bir haddi yoktur?" diyen zındık birine şöyle buyurmuştur: "Zira her sınırlı varlığın bir nihayeti vardır, bir şey sınırlandırılınca da artışı olur. Bir şeyin artışı olursa, eksikliği de olur. O halde O'nun ne bir haddi, ne bir nihayeti, ne bir artışı ve ne de bir eksikliği vardır. Ne bir parçası vardır, ne de vehimle derk edilebilir."
İmam Sâdık (a.s), "Allah daha büyüktür" diyen birine şöyle buyurmuştur: "Allah hangi şeyden daha büyüktür?" O şahıs, "Allah her şeyden daha büyüktür" diye arz edince, İmam Sâdık (a.s) şöyle buyurdu: "Böyle demekle O'nu sınırlandırdın." O şahıs, "O halde nasıl diyeyim?" diye arz edince İmam şöyle buyurdu: "De ki: Allah nitelendirilmekten daha büyüktür."
İmam Rıza (a.s), Allah'ın eşi olmadığını ikrar etmenin gereğini beyan ederek şöyle buyurmuştur: "Bunun birkaç delili vardır, bu delillerden biri şudur: Eğer insanların Allah'ın benzeri olmadığını bilmeleri gerekli olmasaydı, şüphesiz yaratıklara isnat edilen acizlik, cahillik, değişkenlik, zail olmak, yokluk, yalan ve tecavüzde bulunma gibi sıfatları O'nun hakkında kullanmaları da doğru olurdu. Bu sıfatları varlığında barındıran kimse fani olmaya maruzdur; onun adaletine güvenilmez; sözü, emri, nehyi, vaadi, tehdidi, mükâfatı ve ceza verişi tahakkuk etmez. Bu da yaratılışın bozulmasına ve rububiyetin iptaline sebep olurdu."
İmam Kâzım (a.s), Allah'ın cisim ve suret sahibi olması hususunda sorulan bir soruya şöyle yazmıştır: "Bir benzeri olmayan Allah bundan münezzehtir; Allah ne cisimdir ve ne de suret."
İmam Sâdık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanlar sürekli konuşurlar ve sonunda Allah hakkında da birtakım sözler ederler. İnsanların bu konuda konuştuğunu işitince şöyle deyiniz: Allah'tan başka ilah yoktur, O tektir ve benzeri yoktur."
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim münezzeh olan Allah'ı bir bilirse; O'nu, yaratıklarına benzetmez."
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kendisinin cari ettiği şeyler (sükunet ve hareket), nasıl kendisine cari edilebilir? Kendisinin ortaya çıkardığı şeyler, nasıl kendisine dönebilir (yarattığı O'nu yaratamaz). Ve kendisinin vücuda getirdiği şeyler, nasıl O'nda vücuda gelebilir? Böyle olsaydı zatı değişir, künhü parçalanmış olur ve ezeli olamazdı. Ve şüphesiz O'nun için bir ön, söz konusu olurdu, ardı da olur, böylece Zatına bir noksanlık lazım gelirdi ve tamamlanmaya ihtiyaç duyardı. Bu durumda O'nda yaratık nişanesi ortaya çıkar, başkaları kendisine delil olduğu halde, kendisi delil olur (halbuki bütün yaratıkları O'nun delili ve göstergesidir), başkasına tesir eden şeyin kendisine de tesir etmesine engel olan şey saltanatından çıkar giderdi." (Muhammed Muhammedî Reyşehrî, Mizanu'l-Hikmet).