İbn Ebî'l-Hadid'in Nehc'ül-Belâğa Şerhi'nin 2. cildinin 77. sayfası
İbn Ebî'l-Hadid, Ebî Mihnef Lut b. Yahya Ezdi'nin tarihinden şöyle rivayet etmektedir:
O zaman Ümmü Seleme de hac için Mekke'ye gitmişti. Aişe'nin Os-man'ın kanını talep ederek Basra'ya doğru gitmek istediğini duyunca çok üzüldü. Meclislerde Hz. Ali'nin (a.s) faziletlerini rivayet ediyordu. Aişe Ümmü Seleme'nin yanına giderek onu da kandırıp kendisiyle Bas-ra'ya götürmek istedi. Ümmü Seleme ona şöyle dedi:
"Daha düne kadar Osman'a sövüyordun, onu kınıyordun, Ona 'Na'-sel' (ihtiyar ahmak) diyordun; şimdi de onun kanı bahanesiyle Ali'nin karşısında kıyam mı ediyorsun; Ali'nin (a.s) onca faziletlerini unuttun mu? Eğer unuttuysan sana hatırlatayım. Hatırla o günü ki ben Hz. Peygamber'le birlikte senin odana geldik, o arada Ali de içeri girdi, Peygamber'e yavaştan bir şeyler söylüyordu, biraz uzun sürünce sen Ali'ye saldırmak istedin, ben seni bu işten sakındırdım, ama sen dinlemedin, nihayet Ali'ye saldırarak şöyle dedin: 'Dokuz günde bir benim sıramdır, şimdi de gelip Peygamber'i meşgul mu ediyorsun?!' Peygamber (s.a.a) rahatsız olduğundan yüzü kızardığı hâlde öfkeyle, ' Geriye dön; Allah'a andolsun ki Ehlibeytim'den ve diğerlerinden hiç kimse imandan çıkmadıkça Ali'ye buğz etmez.' diye buyurdular. Sen de bunun üzerine dediğinden pişman olarak geriye döndün."
Aişe: "Evet hatırlıyorum." dedi.
Ümmü Seleme sözünün devamında şöyle dedi: "Ayrıca o günü hatırla ki sen Hz. Peygamber'in (s.a.a) mübarek başını yıkıyordun, ben de yemek yapıyordum. Peygamber (s.a.a) mübarek başını kaldırarak şöyle buyurdu:
"Sizden hanginiz günahkâr deve sahibisiniz ki Hav'eb köpekleri ona havlayacak ve sırat köprüsünde yüz üstü düşecektir?"
Ben yemekten elimi çekerek Hz. Peygamber'e (s.a.a) şöyle arz ettim: "Ya Resulullah! Bu işten Allah'a ve Resulü'ne sığınırım."
O zaman elini senin sırtına vurarak şöyle buyurdu: "Sakın o kimse sen olmayasın!"
Aişe, "Evet hatırlıyorum." dedi.
Ümmü Seleme devam ederek şöyle dedi: Hatırla o günü ki seferlerin birinde ikimiz de Peygamber'le (s.a.a) birlikteydik. Bir gün Ali Hz. Peygamber'in (s.a.a) ayakkabısını dikiyordu, biz de bir gölgede oturmuştuk. Bu esnada baban Ebu Bekir, Ömer'le birlikte gelmek için izin istedi, biz de perdenin arkasına geçtik, biraz konuştuktan sonra şöyle dediler: "Ya Resulullah! Biz seninle birlikte olmanın kıymetini bilmiyo-ruz; bize halifeni tanıtmanı ve senden sonra sığınmamız gereken kimsenin kim olduğunu söylemeni rica ediyoruz."
Peygamber (s.a.a) Ebu Bekir ve Ömer'e cevaben; "Ben halifemin mekânını görüyorum (onun makamını iyi tanıyorum). Ama (şimdiden) onu tanıtacak olursam, İsrailoğulları'nın Harun'un etrafından dağıldığı gibi siz de onun etrafından dağılırsınız." diye buyurdular. Onlar da sustular ve oradan ayrıldılar.
Onlar gittikten sonra biz dışarı çıktık. Ben şöyle arz ettim: "Ya Resulullah! Kim onlara halife olacaktır?" Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: "Ayakkabımı diken şahıs." Hz. Peygamber'in (s.a.a) yanından ayrılıp etrafa baktığımızda Ali'den başka kimseyi görmedik; geri dönerek Peygamber (s.a.a)e; "Ya Resulullah! Ali'den başka kimseyi görmedik." dedik. Peygamber (s.a.a) de şöyle buyurdular: "İşte o (Ali) benim halifemdir."
Aişe, "Evet hatırlıyorum." dedi.
Ümmü Seleme, "O hâlde bütün bu hadisleri bilmene rağmen nereye gidiyorsun?" dedi.
Aişe, "İnsanların arasını bulmak için gidiyorum." dedi.
Ali ABA